fbpx

Üstün Zeka ve Yetenekli Çocuklarda Teknoloji Kullanımı

Aynı an, 4 kişi…

Burak (Üstün zekalı tanısını ilkokul döneminde almış 15 yaşında lise öğrencisi):

Herhangi bir günün sabahıydı. Hiçbir özelliği olmayan, dünden farkını ancak takvimlerden anlayabileceğiniz bir gün daha. Gözlerimi araladım, mutfaktan gelen sesler annemin kalkmış olduğunun işaretiydi. Koridorun sonunda olan odam ile evdeki diğer odalar arasındaki mesafeyi severdim. Bana farklı bir izole hissi verirdi. Zaten kendimi hep izole hissetmemiş miydim?

Meryem (Anne) :

Çok işim var. Bunca şeyi nasıl yetiştireceğim. Burak uyan mıdır acaba? Neyse, kahvaltıdan sonra, çocukları okula bırakır oradan da gelir Sevgi ile konuşurum. İşi yoksa erken gelip bana yardımcı olsa çok iyi olur. Kendimi yorgun hissediyorum. Offf demeye bile mecalim yok. İyi ki bir hafta izin aldım işten, bu arada halletmem gereken işlerimi planlamalıyım.

Sabri (Baba) :

Gene trafik ! Yan yolumu kullansam acaba. Geçen defa işe yaramıştı ama, dün o daracık yolda dakikalar boyu beklemek zorunda kaldım. Saat 10:00 daki toplantıya yetişmem lazım. Raporları gözden geçirmem için 15 dakikam ancak olacak. Olsun ! Yıllarımı verdim bu işe, ben toparlarım ya, iyiyim ben, iyiyim bu işte ! ….. al işte yan yolda tıkalı …

Aykut (Üstün zekalı tanısı ilkokul 1. Sınıfta almış 10 yaşında kardeş):

“Bu sabahki üçlü çok iyiyiz. Brawl stars oyunu bugüne kadar böyle üçlü görmemiştir. Şimdi 7 altını olana grup halinde yüklenme vakti. Hadi Tuna sen gücünü kullan ben de arkadan saldırayım… Yaaaa Tuna ! Yeter artık ! Bu kaçıncı” deyip bağırmaya başlıyor. Elindeki telefonu atacak gibi kaldırıyor, gözleri kısılıyor ve derin bir nefes aldıktan sonra tekrar telefonun ekranına panik halde bakıyor. Bu birkaç saniyede durumda değişiklik var mı diye… Sinirden gözleri hala kısık, suratındaki mutsuzluk hissi elle tutulabilir soğuklukta.

……

Burak yatağından kalkar ve masasının başına geçer. Bilgisayarının tuşuna basar. En son aldığı SSD (Solid State Drive ve Türkçesi Katı Hal Sürücüsü olan bilgisayar depolama aracına verilen isimdir.) işe yaramıştır ve saniyeler içinde açılır bilgisayarı. Şifreyi girer. Oyunu açar. Karakterini bu hale getirebilmek için 2 yıldır oynamaktadır bu oyunu.

Oyundaki adı Keditral.  Avatarı (sanal kimlik pazarından her oyuncunun kendini temsil etmesi için seçtiği grafik bir görüntü) birçok insanı ürkütecek derecede itici görünüyor olsa da, kendisi onu seviyor. Kaslı vücudu, çene kısmının kemikleri açıkta ağız yapısı, gözlerindeki dehşet saçan ifade ve tüm bunlara tezat upuzun kızıl ipeksi saçları var. Yarı at, yarı ejderha hayvanın üzerinde bir o yana bir bu yana saçları salınır şekilde duruyor. Keditral’in en büyük gücü zihin okuması ve zamanı bükme özelliği. Özellikle rekabet gerektiren alanlarda bu özellikleri çok işe yarıyor. Furkan mırıldanıyor “Şimdi Keditral’i dinlenmeye alayım ve bir süre görünmezlik moduna geçeyim…”

Birden fark ediyor, lanet olsun ! Yumruğunu sıkıyor, masaya sertçe vuruyor ve dişlerinin arasından saydırıyor. Bir an tedirgin oluyor ve duruyor, annesi yumruk sesinin masada patlayan sesini duymuş mudur? Mutfaktan gelen ahenkli gürültüyü fark edince annesinin duymadığın anlıyor. Tüm bu öfke niye mi? Kanadalı oyuncu Cyrus, uyuduğu saatlerde kaleyi ele geçirmek için çok da akıllıca bir yol bulmuş. Tüm bu olan biteni toparlayabilmek için en az 4 saate ihtiyacı var. Bu zaman ailesinin defalarca odaya gelip gitmesi ve “Yeter artık, azıcık da bizim yanımızda otur da suratını görelim” sözlerine muhatap olduğu zamanlar olacak, biliyor. Oysa, hayatında kendini özgür hissettiği tek yer burası. Hem arkadaşları ile de burada beraber vakit geçirebiliyor ve arkadaşları onu anlıyor. Ah bir de annesi ve babası anlasalar onu. Oyundaki en zor olasılıklardan bile daha zor onların anlaması.

Burak derin bir nefes alır, kapıyı açar ve banyoya doğru yürümeye başlar. Kapının açılma sesini duyan annesi Meryem seslenir “Burak oğlum kalktın mı?”. “Evet” der Burak yarı usul yarı sıkkın. Yarı uykulu bir halde ve aklı kaleyi nasıl savunacağı ile meşgulken birden ayağı takılır ve sendeler.  Aykut gene çantasını ortada bırakmış. Delicesine bağırmaya başlar, “Aykuuuuuuut… Aykuuuuuut…. Al şu çantanı ortadan. Vallahi bir gün düşeceğim ve emin ol o anda seni de düşmekten beter edeceğim. Yeter artık ya !”

Aykut içeriden seslenir. “Bekleeeeee…. Abi ya, çok heyecanlı bir yerdeyim oyunum bitsin bekleeee… “

Meryem mutfaktan çıkar ve bağırmaya başlar “Ya yeter artık adam gibi muhatap olun birbirinizle, Aykut bırak elindeki telefonu da kahvaltıya gel. Burak sen de odanı topla, giyin ve gel.”

Meryem o esnada kapısı aralık kalan odadan gelen bilgisayar ekranının ışığını fark eder. “Burak oğlum elini yüzünü yıkamadan bilgisayarını mı açtın ! Yok artık oğlum ya ! Vallahi bıktım ! “Hızlı adımlarla mutfağa geri döner.

Burak banyoda elini yüzünü yıkarken iç geçirir ve kendi kendine konuşmaya başlar “Babam bu işlerle ilgilenince sesin çıkmıyor. Baksana adama mesleğim bu deyip tüm gün bilgisayarın başından kalkmıyor. Eeee IT Müdürü Sabri bey olunca durum farklı. Of ya, of !”

Meryem ise mutfakta yorgunluk ve çaresizlikle söylenir “Sınır koymam lazım, ama nasıl? Bir yandan da faydaları olan teknoloji lütuf mu bela mı bilemiyorum? Bildiğim tek şey artık çocuklarımla bu konuda savaşmak istemiyorum. Bu durumu nasıl yönetebilirim”.

Biliyorum ki, Meryem sizin de hislerinize tercüman oldu. Ve gelelim soruların cevabına.

Keşke tek bir cevabı olsa !

Öncelikle, üstün potansiyelli çocukları diğer akranlarından ayıran tek özellik zihinsel kapasiteleri değildir, bu üstün zihinsel becerilerinin yanında duygusal anlamda da farklılıklar gösterirler.

Mükemmelliyetçi yapıları, liderlik özellikleri, başarısızlıklara tahammülsüzlükleri ve duygularını yoğun yaşamaları; teknolojik oyunlar söz konusu olduğunda da tepkilerini şekillendiren bir durum aslında. Diğer taraftan yaratıcılıkları ve hayal güçleri yüksek olan bu grubu; görsel temalar ve yaratılan insanüstü gerçeklik de cezbeder. Yaşıtları tarafından anlaşılamayan, kimi zaman dışlanan ve kimi zaman akran zorbalığına da maruz kalan bu grubun bir anlamda kaçış noktası da olabilmektedir bu oyunlar. Hatta danışmanlıklarını yaptığım gençlerden büyük kısmı teknolojik platformların yargılanmadıkları ve ötekileştirilmedikleri için onları daha mutlu kılan ortamlar olduğunu belirtmektedir. Ve büyük çoğunluğu bu durumun “sanal olduğu” gerçeğini kaybetmeden, arkadaşlık ilişkilerini de sağlıklı bir şekilde yürütmektedir.

Konuya geçmeden önce birkaç şey daha vurgulamak da fayda var. Üstün potansiyelli bireylerin farklılıkları dünya çapında uzun yıllar yapılan çalışmalar neticesinde belirlenmiş olmasına rağmen her çocukta da farklı düzeylerde olabilir. Her çocuk özeldir, ancak üstün potansiyelliler özel eğitim gerektiren dezavantajlı bir gruptur.

Diğer taraftan, her ailenin iklimi ve aile bireylerinin özellikleri de birbirlerinden farklıdır. Anne ve babanın kişilik yapısı, iletişim şekli, problem çözme yolları, kriz yönetimi ve hayata bakış açılar birbirinden farklı olabilir. Örneğin değerleri arasında “öğrenme, yenilikçilik ve gelişim” olan bir ebeveyn teknoloji kullanımını muhteşem fırsatlar görürken; değerleri “aile bağları, arkadaşlık ve paylaşım” olan bir ebeveyn bu durumu aile bağlarını zedeleyen bir durum olarak görebilir.

Ayrıca, objektif bir bakış açısıyla biz yetişkinlerin de teknoloji kullanımı sürelerini ve sıklığını da göz önünde bulundurmak gerekir. Bir danışanım çocuğunun telefon ve teknoloji kullanımından yakınırken, kendisinin beklerken elinden telefonu hiç bırakmadığını gözlemlediğimi söylediğimdeki bakışını görmenizi isterdim. Bazen kişi kendi içindeki durumu “normal” algılarken, bir başkası için durumu “anormal ya da müdahale edilmesi gereken” bir durum olarak görebilir.

Burada teknolojinin çocuklar üzerindeki negatif etkilerini göz ardı ettiğimi düşünmeyin lütfen, yapmaya çalıştığım bütüncül ve objektif bir bakış açısına sizleri çekmek.

Zaten başta da belirttiğim gibi teknoloji kullanımı konusunda tek bir bakış açısı yok. Bu alandaki çalışmalar da ikiye ayrılmış durumda; bir kısmı avantajlarını öne çıkarırken, bir kısmı da dezavantajları üzerine vurgu yapmış. Tabi bir de üstün potansiyelli bireylerin teknoloji kullanımı ile ilgili çalışmalar da var. Bu çalışmalarda da gene iki ayrı yaklaşım var.

Peki hangisi doğru? Sanırım doğru olan, bir konu üzerinde vardığınız yargının “en doğru” olduğu yanılgısından sıyrılarak, her iki bakış açısını da okumak, dinlemek ve yargısızca anlamaya çalışmak. Her şeyde olduğu gibi, teknoloji kullanımında da tek bir doğru ya da topyekûn yanlış diyebileceğimiz bir şey yok. Elbet sonunda vereceğiniz karar ve yaklaşım her ne ise “size ve çocuğunuza uygun” olan odur.

BİLSEM aile eğitimlerinden birinde annelerden biri çocuğunun internette oyun oynamasını nasıl engelleyeceğini sorarken kendisine oynadığı oyunu biliyor musunuz diye sordum. “Valla Uğur Hanım kaç kere beni çağırdı yanına. Anne gel bak ne oynuyorum? Bak, bak bu oyunun en sevdiğim yerindeyim diye. Ama ben bilgisayar oyunlarından nefret ediyorum, inanın!” dedi. Aynı anne aynı zamanda çocuğu ile sohbet edemediğinden de önceki haftalarda bahsetmişti. Diyordu ki “Okuldan gelince üstünü değiştirip, bir şeyler atıştırmayı sever. Ben de bu esnada genelde onunla mutfakta otururum. O da yanımda oturur ve sessizce ya meyvesini ya da kurabiyesini yer. O esnada sorarım, oğlum okul nasıl geçti? diye. Daha “iyi” ya da “aynı” cevabı dışında bir şey alamadım. Küçükken beraber ne kadar vakit geçirirdik hem de sohbet ederdik”. İlk önerim çocuğunuzla beraber sizin de oynayabileceğiniz basit bir oyun bulun dedim. Suratıma nasıl şaşkınlıkla baktı anlatamam. “Ne?” dedi ve devam etti “ben oyunlardan anlamam ki!”. “Olsun” dedim, “Siz bu isteğinizi oğlunuza söyleyin, sonrasını o halledecektir” diye devam ettim. Ve iki hafta sonra buluştuğumuzda anne çocuğu ile oyun oynamanın zannettiği kadar zor ve sıkıcı olmadığını, oğlunun ona çok güldüğünü, oyunu öğrendikçe kendisinin de az da olsa keyif aldığını ve daha da önemlisi artık oğlu ile tekrar sohbet edebildiklerini söyledi. Hatta çocuğumuz uyarı ve sınırlamalar konusunda da oldukça ılımlı bir yaklaşım sergilemeye başlamış durumda.

Diğer taraftan, teknoloji demek sadece oyunlar da demek değil. Konuya oyun ile başlamamın en büyük nedeni, ailelerin en çok danıştıkları/sordukları konunun bu olması. Teknolojik gelişmelerin en büyük katkılarından biri de araştırmaya imkân vermesi, dünyanın hemen her noktası ile iletişim imkanı sağlaması ve gelişmeleri takip etmemize olanak sağlaması diye düşünüyorum. Araştırma konusundaki avantajları özellikle merak duyguları ve yaratıcılık becerileri yüksek olan üstün potansiyelliler için muazzam bir şey. Hatta yapılan araştırmalar göre üstün potansiyelli bireyler bilgisayar ve teknolojiyi en çok araştırmalar için kullanıyorlar. Teknolojik gelişimlerin iletişimsel avantajları da üstün potansiyelli bireyler için oldukça önemli. Katıldığım her çalıştay, kongre ve benzer platformlarda vurgu yapıldığı gibi, ülkemizde üstün potansiyelli bireyler için öğretim imkanları çok az ve birçok üstün potansiyelli öğrenci var olan sistemden son derece mutsuz ya da uyum sağlamaya çalışıyor. Teknolojinin iletişim imkanları sayesinde farklı ülkelerdeki gelişmeleri, uygulamaları, eğitimleri, fuarları, yazarları, blogları vb sosyal platformları takip ederek, kendilerini ifade şansı sağlayabiliyorlar ve daha da önemlisi kendileri gibi kişilerle iletişime geçebiliyorlar. İnanın bu o kadar değerli ki!

Yaptığımız bir araştırmada, Üstün Yetenekli Çocuklar Aile Portalı’nda (UYCAP) 13 yaş üstü çocuğu olan ailelere en çok hangi konuda eğitim ihtiyacınız var diye sorulduğunda “Yurt dışındaki eğitim ve destek olabilecek faaliyetler” çıktı. Bu teknolojinin sağladığı imkanlar konusunu değerlendirirken iyi, ancak ülkemizde geliştirilmesi gereken konu başlıklarını düşündüğümüz zaman ise oldukça düşündürücü !

Diğer taraftan, üstün potansiyelli çocuğunuzla teknolojik sınır koyma konusunda sorun yaşıyorsanız birkaç öneri verebilirim. Örneğin beraber bir “internet defteri” tutulabilir. Bu deftere günün hangi saatlerinde ve kaç saat internet kullandığı ve bu zamanlarda en çok nasıl vakit geçirdiği gibi notlar alınabilir. Aynı deftere yapmak istediği şeyler de (internet dışındaki her şey olabilir) sırasıyla yazılabilir. Bunlar iyi bir zaman planlaması ile gerçekleştirilebilir. Çocuklar daha küçük yaşta ise (ve bazen ileri yaşlarda da gerekebiliyor) internet kullanımının bitiş zamanı için alarm kurulabilir. Burada ince çizgi, eğer faaliyeti yaptığı şeyin en kritik yerinde ise süre inisiyatifinizle kısa bir süre daha uzatılabilir.

Ve son cümleler…

Üstün potansiyelli bireyleri anlamak ve farklılıklarını yönetmeyi öğrenmelerini sağlamak önemlidir. Bu durum sanıldığı kadar da zor değildir. Örneğin ebeveynlere bir önerim oyunu kendilerinin de araştırması hatta çocukları oynarken izlemesi ve bu konu üzerine sohbet etmesidir.

 Örneğin Aykut’un oynadığı oyun Finlandiya’da bir oyun firması tarafından yapılmıştır ve yetişkinler dahil ciddi bir oyuncu kitlesi vardır. Yetişkinlerin dahi anlamlandıramadığı bir şekilde oyun cezbedicidir. Oyunun cezbedicileri ile ilgili kısa bir araştırma yapıldığında ise; hızlı geri bildirim ve ödüller, grup halinde oynanabilme, tur atlamaları ve kademelendirme, karakterlerin detayları gibi özellikler sayılabilir. Grup halinde kısa süreli karşılaşmalar olarak oynanan bu oyunun Aykut’u niye sinirlendirdiği konuşulurken, öfke kontrolü konusunda da öneriler de bulunulabilir. Yalnız başına öfke kontrolü konusu çocukla sohbetin konusu olamayabilir ama bu durum aynı zamanda bir öğrenme aracı da olabilir. Ayrıca stratejik becerileri de geliştirebileceği de göz önünde bulundurulabilir. Ancak oyun hakkında hiçbir şey bilmeden yargılamak çok da uygun olmayabilir. Birden çok keyif aldığınız dizinin kanalını bir gücün sildiğini düşünün. Oysa sizi orada tutan neler vardı neler; kurgusu, müziği, kendinizle örtüştürdüğünüz karakterler, muazzam İstanbul manzaraları ve hep de içinizde kalmış o polisiye öykü tutkunuz…

Gelelim Burak’a. Sanırım Burak’ı da oyundan keyif almasını sağlayan pek çok özellik var. Mesela Keditral adını neden koydu? Karakterin görüntüsü neden o şekilde seçildi? Güçlerinin ona kazandırdıkları neler? Oyunu dünyada kaç kişi oynuyor? Ekip arkadaşları kimler? Oyunun amacı ne?

Tüm bu söylediklerim her konuda sonsuz anlayışlı olun demek değil. Sadece anlamaya çalışmanızı öneriyorum. Ve gene sınır koymayalım demiyorum. Her şeyin sınırı olmalı ve denge çok önemli. Teknoloji kadar doğa, doğa kadar spor da önemli. Strateji kadar anlık kararlar ve andan keyif alma, teknolojik platformlardaki arkadaşlar kadar arkadaşlarla içilen kahvenin ve edilen sohbetin tadı da önemli. Eeee hepimiz biliyoruz ki, hayatta birçok şey unutulsa bile “duygu izi” unutulmuyor. Duygu izlerinin çokluğu da insanı zenginleştiriyor. Hele duygularının derinliği olan üstün potansiyelli bireyler için bu daha da önem kazanıyor. Ve yine hepimiz biliyoruz ki, hiçbir zaman bir ekran asla bir insan sevgisinin sıcaklığını vermiyor. Sevgi ve anlayış ise her türlü sorunun çözümünde mucizevi etki sunuyor.

Şimdi sevgi ile soruyu bir kez daha sorma zamanı. “Sınır koymam lazım, ama nasıl? Bir yandan da faydaları olan teknoloji lütuf mu bela mı bilemiyorum? Bildiğim tek şey artık çocuklarımla bu konuda savaşmak istemiyorum. Bu durumu nasıl yönetebilirim”.

Sanırım cevap geldi bile J

Dr. Uğur Zat

Üstün Zekalı ve Yetenekli Çocuklar Aile Eğitim Uzmanı